Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Demokrasi Üzerine Düşünceler:1

Mükemmel yönetici, artık anlaşılabileceği gibi, var olan her şey hakkında kapsamlı bir teorik bilgiye sahip olan en başarılı filozof değildir. Özellikle her paydaşla yapması ve bilmesi gereken şeyleri müzakere etmesi ve böylece bireysel mutluluğun yaratılmasını sağlayabilen kişidir ve ikincisi, herkese öğretilir ve uygulanır. Bu sayede eş zamanlı olarak hem paydaşların refahını sağlar hem de organizma kozmosunun mutluluğuna katkıda bulunur. Bu arka planla Farabi’nin ikna sanatı veya “yakınlıklar ve sembolik temsiller” yoluyla öğretme sanatına ilişkin açıklaması ele alınabilir.

Mükemmel yönetici, artık anlaşılabileceği

Seçim ile demokrasi ilişkisi.
Kabul gören; bireysel oy vermenin etkiden çok kendini meşrulaştırma biçimi olduğunun ve seçimlerle değer tahsisi arasındaki bağlantının zayıf olduğunun farkına varacaktır. Her yerde yönetimsel meseleler üzerinde yüz yüze müzakere önerilse de, “müzakerenin” açık bir kavramsal tanımı yoktur. Çabamız bu makale ile, müzakereyi tanımlamak ve onu daha geniş bir teorik bağlama yerleştirmek amacıyla çeşitli felsefi çalışmaları bir araya getirmeye çalışmaktır. Müzakere, dikkatli sorun analizi ile paydaşların yeterli konuşma fırsatlarına sahip olduğu ve farklı konuşma ve bilme yolları arasında köprü kuran, dikkatli dinleme veya diyalogla meşgul olduğu eşitlikçi bir sürecin birleşimidir. Müzakerenin nedenleri ve etkileri üzerine teori ve araştırmanın gözden geçirilmesi, bizi bu yapısal kavramsallaştırmayı, müzakerenin kendi kendini güçlendiren modeline dönüştürmeye yönlendirir. Biz müzakerenin uygun bir konuşma tarzı olduğuna, bütünün gerekli analitik ve iletişim becerilerine sahip oldukları ve yeterli motivasyona sahip olduklarında müzakerenin ortaya çıkma ihtimalinin daha yüksek olduğunu düşünmekteyiz. Müzakere doğrudan katılımcıların müzakere alışkanlıklarını ve becerilerini güçlendirir ve dolaylı olarak paydaşların yeterlilik duygularını artırarak ortak zemini ve motivasyonu teşvik eder inacındayız.
“İnsanlar ortak doğalarıyla birbirlerine yaklaşırlar, ancak alışkanlıklar ve gelenekler onları birbirinden uzaklaştırır.” der Konfüçyüs. Burada müzakereyi İngilizce discussion anlamı ile değil conversation anlamı ile değerlendirdiğimi belirtmem gerekiyor. (Münakaşa değil müzakere) Türkçede bu ayırımı net ifade edecek bir ayrım bulamadım. Burada Farabi’ye yaslanacağım. Çünkü anlatmak istediklerimi en kompakt haliyle ortaya koyan bir ifade yeteneği olduğu aşikâr:
“…İnsanlar; fıtratlı karakteri sağlam olan, kendilerini, hepsinin ortak olduğu akledilirleri almaya sevk eden ve kendisinde ortak olan nesne ve eylemlere doğru çaba harcayan doğuştan bir karakterde pay sahibidir. Daha sonra birbirlerinden uzaklaşırlar ve farklılaşırlar, böylece her birine ve her gruba özgü doğuştan gelen bir karaktere ulaşırlar. Demek ki onlardan biri, ortak olmayan fakat kendisine özel olan diğer bazı akledilirleri almaya eğilimlidir…”
Buna göre, kişinin aptal ya da deli olarak doğmaması ve bir compos mentis ( kişinin zihninin kontrolüne/hakimiyetine sahip olmak) olarak doğması koşuluyla, her insan “herkes için ortak olan nesnelere ve eylemlere doğru çabalama” olanağına sahiptir . Bu arada herkes için ortak olan bu nesneler ve eylemler, “her bireyin kendi başına bildiği ve yaptığı diğer şeyler” mutluluğa ulaşmanın önkoşullarına tam olarak karşılık gelir. Ancak yukarıda da görüldüğü gibi bu önkoşullar ve özellikle de tüm insanların bilmesi gerekenler oldukça yüksek entelektüel standartlar getirmektedir. Ancak Farabi’ye göre bu ortak nesneleri bilmenin gerekliliği, kimseyi mutluluğa ulaşmaktan alıkoymaz.

Farabi’ye göre bunlar; “… iki şekilde bilinebilir; ya insanların ruhlarına gerçekte oldukları haliyle etki edilerek, ya da yakınlık ve simgesel temsil yoluyla onlara etki edilerek…” İşte her insan, bu iki yoldan biriyle ortak şeyleri öğrenmek şartıyla bireysel saadetine kavuşabilir . Herkese kendi kapasitesine göre bu bilgilerin öğretilmesini sağlamak özgür aklın görevidir. ‘ikna sanatı’ olarak müzakerenin kendine özgü bir yeri ve önemi vardır. Bununla birlikte, Farabi’nin öncelikle ‘rehberlik sunan’, ‘öğreten’ veya ‘alışkanlık kazandıran’ olarak tanımlandığı bir akli yüceliğe dikkat çektiğini düşünüyorum.
Bu noktada yukarıda bahsedilen ikinci hususun, yani “…her bireye ve her gruba özgü doğuştan gelen karakterin” daha da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. İnsanların sadece kendilerine karşı bireysel mutluluk gerektiren doğal bir görevi yoktur, aynı zamanda topluma ve hatta bir bütün olarak kozmik düzene karşı da hem kendi toplumunun düzgün işleyişine hem de “organizmanın” mutluluğuna katkıda bulunmayı gerektiren doğal bir görevi vardır. “…Bedeni yöneten organ, doğası gereği, kendi içinde ve özel nitelikleri bakımından organların en mükemmeli ve en eksiksiz olanıdır…; onun altında da kendilerinden aşağı olan organları yöneten başka organlar vardır…; yönetiyorlar ve yönetiliyorlar…”

İyi düzenlenmiş bir toplumun altında yatan doğal hiyerarşi, Farabi’nin yönetme ve hizmet etme işlevleri arasındaki ayrımıyla açıklanmaktadır. Kendisi doğal bir bedenin ve bir bütün olarak kozmosun mükemmel imgesi olan mükemmel gruplarda, Platon’un Politeia’sına uygun olarak yönetimin kriteri zeka ve bilgeliktir. Bu, doğası gereği, kozmik düzeni, onun normatif sonuçlarını, insan doğasını derinlemesine anlaması ve üyelerin davranışını belirleyen çeşitli yetenekler ve sınırlamalar göz önüne alındığında keşfedilen normatif sonuçların nasıl gerçekleştirileceği konusundaki derin anlayışıyla kendisini ayıran bir “doğuştan karakterlerin” var olduğu anlamına gelir. Grubu yönetmek, tam olarak bu tür bir rehberliğin sağlanmasından ibarettir: Organizmaların işleyişine sadık bir şekilde benzeyen, iyi koordine edilmiş bir şekilde çeşitli potansiyelleri harekete geçirmek ve böylece her vatandaşın mutluluk arayışını kolaylaştırmaya çalışmak.
Mükemmel yönetici, artık anlaşılabileceği gibi, var olan her şey hakkında kapsamlı bir teorik bilgiye sahip olan en başarılı filozof değildir. Özellikle her paydaşla yapması ve bilmesi gereken şeyleri müzakere etmesi ve böylece bireysel mutluluğun yaratılmasını sağlayabilen kişidir ve ikincisi, herkese öğretilir ve uygulanır. Bu sayede eş zamanlı olarak hem paydaşların refahını sağlar hem de organizma kozmosunun mutluluğuna katkıda bulunur. Bu arka planla Farabi’nin ikna sanatı veya “yakınlıklar ve sembolik temsiller” yoluyla öğretme sanatına ilişkin açıklaması ele alınabilir.
Benim buradan çıkardığım sonuç; organdaki tüm paydaşların ortak temsille ve eşitlikle değerlenmesi, mutlu organizasyonların olmazsa olmazıdır. Amaç mutlu organizasyonlarımızı, tüm insanlar arasında yaygınlaştırmak, ülkümüzü tüm evrene yaymak ise; ‘rehberlik sunan’, ‘öğreten’ veya ‘alışkanlık kazandıran’ akli yüceliğe ulaşmada ‘ikna sanatı’ olarak müzakerenin kendine özgü bir yeri ve önemi vardır.