Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Gazze’deki “soykırım” Neden Sudan’a taşındı? “İsrail-BAE” Sudan’a yerleşirse, Türkiye ve ortaklarını vuracak. Bu “omurga”yı kırarlarsa Türkiye’nin orada işi biter. İsrail’le her yerde savaş halindeyiz!

Gazze’deki soykırımın yol açtığı coğrafi travma ile yüzleşirken bu sefer Sudan’da benzer vahşet örnekleri başladı. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) yönetiminde ve İsrail destekli Hızlı Destek Güçleri (RSF) adlı terörist grup, Güney’deki El Feşir’i ele geçirince kitle katliamlarına başladı.

Gazze’deki soykırımın yol açtığı coğrafi travma ile yüzleşirken bu sefer

İnsanlar diri diri toprağa gömülüyor, toplu infazlar yapılıyor, sivilleri bölgeden sürmek için inanılmaz barbarlıklar sergileniyor. Hiçbir devlet ve insanlık kuralı tanımayan bu çeteler, Gazze’deki uygulamaları aynen Sudan’ın güneyine taşıyor.

 

ALTIN, PETROL, GAZ İÇİN SOYKIRIM!

“Soykırımın Küreselleşmesi”nin ikinci örneğine Sudan’da tanık oluyoruz. Ve hiçbir güç, ülke, “uluslararası kamuoyu” dediğimiz inisiyatif alanı bu duruma müdahale edemiyor, etmiyor. Afrika’da “insan ucuzluğu”nun en hazin örneğini 21. yüzyılda bir kez daha yaşıyoruz.

Daha önce Güney Sudan’ı koparanlar, Sudan’ı denetim altına almak, bu olamıyorsa ikinci kez bölmek, Darfur bölgesini koparmak için başlattıkları iç savaş, yıllardır bu büyük ülkeyi, bu güzel insanların ülkesini yok etti. Bölgenin en güçlü ülkesini tüketti, harabeye çevirdi.

Güney Sudan petrol ve maden bölgesiydi. Ele geçirdiler. Darfur bölgesi petrol, doğalgaz, altın bölgesi. Şimdi orayı yağmalıyorlar. Kaynaklar üzerinde yürütülen talanın, devletleri ve milletleri nasıl mahvettiğini burada bir kez daha görüyoruz.

“İSRAİL-BAE DAYANIŞMASI” COĞRAFYAYI İMHA EDİYOR. HAÇLI SAVAŞLARI YÖNTEMİ BU!

Açık söyleyelim; BAE ve İsrail, Kızıldeniz ve Basra Körfezi üzerinden, bütün coğrafyanın imhasına dönük korkutucu planlar uyguluyor. Bu “ikili” Gazze’de dayanışma içindeydi. Libya iç savaşında ve Libya’nın bölünmesinde birlikte hareket etti. Şimdi Sudan’da, Doğu Afrika’da birlikte hareket ediyor. Yemen savaşı bir BAE projesiydi. Ülkeyi mahvetti, Sokotra Adası gibi bazı yerlerini işgal etti.

Jeopolitik güç inşası ve kaynakların denetimi, yağmalanması gibi iki hedef üzerinden yürütülen BAE-İsrail dayanışması coğrafyamız için Haçlı Savaşları’ndan bu yana gördüğümüz, Birinci Dünya Savaşı ile zirvesine tanık olduğumuz bölme, parçalama, yıkıma uğratma planlarının 21. yüzyıla taşınmış halidir. Daha fazla ülkenin zarar görmemesi için bu uğursuz saldırganlığın artık bir yerde durdurulması gerekiyor.

TÜRKİYE’YE KARŞI DA CEPHE KURMUŞLARDI.

BAE ve İsrail, daha önce de Türkiye’ye karşı, S. Arabistan’ı da yanlarına alarak bir bölgesel ortaklık kurmuş, Akdeniz’de Yunanistan, İsrail ve Rum Kesimi ile “Türkiye’yi durdurmak” için bir cephe inşa etmiş ama bu cephe başarısız olup çökmüştü.

Bu haliyle BAE’nin ana motivasyonu, İsrail’in güvenlik alanlarını güvenceye almak, İsrail için tehdit oluşturabilen güçlerin yükselişini engellemekten ibarettir.

Ancak bütün coğrafyayı karşısına alan bir ülkenin, uzun vadede başarılı olma şansı yoktur, olmayacaktır. BAE, yüzünü kendi coğrafyasına dönse, daha barışık ortaklıklar kursa çok daha büyük bir güç alanı inşa edebilir.

BAE-İSRAİL; TERÖRÜ SAHAYA SÜR, İŞGAL İÇİN ORTAM HAZIRLA…

BAE-İsrail dayanışması; Suriye’de, Libya’da, Somali’de, Doğu Akdeniz’de Libya’da Türkiye’nin güç alanlarını zayıflatma, nüfuz alanları daraltma ana motivasyonu ile hareket etmişti. Şimdi bunu Sudan’da yapıyorlar.

Bölgemizdeki bütün işgaller ve iç savaşlar, terör örgütleri üzerinden tezgahlanıyor. Türkiye’yi elli yıl boyunca terör örgütleri ile köşeye sıkıştırdılar. Afganistan’ı terör örgütü bahanesiyle işgal ettiler. Suriye’de, Afrika’nın hemen bütün ülkelerinde terör örgütlerini sahaya sürüp ülkeleri parçalıyorlar.

Şu an bunu RSF üzerinden Sudan’da yürütüyorlar. Mali, Çad, Nijerya gibi birçok orta ve Güney Afrika ülkesini terör örgütleri köşeye sıkıştırıyorlar.

BÜTÜN TERÖR ÖRGÜTLERİNİ ONLAR KURDU, ONLAR KULLANIYORLAR.

Hemen söyleyelim: Bu örgütlerin tamamını ABD, Avrupa ve İsrail kurdu. “İslamcı” etiketleri ile kamufle edilen bu çeteler üzerinden ülkeleri işgale, yağmaya hazır hale getiriyorlar, ardından doğrudan müdahale ediyorlar.

Boko Haram, Eş-Şebab gibi örgütlerin tamamı Batılı ülkelerin ve İsrail’in kontrolünde. DAEŞ’i (IŞID) onlar kurdu ve kullandı. Ülkelerimiz, milletlerimiz, topraklarımız bu örgütler üzerinden mahvedildi. Ve bizler hâlâ bu konuda kafa karışıklığı yaşayarak onların ellerini güçlendirdik.

BAE-İSRAİL ZİHİNSEL ORTAKLIĞI.SİVİLLER KİMİN UMURUNDA!

Terör örgütleri üzerinden ülkelerin kaynaklarına yönelik saldırganlık, Batı’nın yüzyıllardır devam ettirdiği bir gelenektir. Sömürgecilik tarihi böyle bir şeydir.

Bu; tamamen kaba güce dayalı boyun eğdirme, dizayn etme, kontrol altında tutma, yağmalama geleneğidir. BAE işte bu geleneği uygulamaktadır. Zihinsel olarak kendine en yakın ülke de İsrail’dir.

BAE ve İsrail bir kez daha, şu an Sudan’da tam da bunu deniyor. İç savaşla yordukları ülkeyi paylaşmaya başlıyor. Bunu yaparken milletleri, kitleleri, sivilleri gözden çıkarmakta tereddüt bile etmiyor.

İşte bu, İsrail’in Gazze’de uyguladığı yöntemdir. Tarih, uzun bir süreçtir ve her zaman bu tür müdahalelerin bedeli çok ağır olarak geri dönmüştür.

TERÖRÜ KULLAN, DİNİ İSTİSMAR ET, YAĞMAYA BAŞLA.

Bu yöntem şu an sadece Sudan’ı vurmuyor. Venezuela ve Nijerya’yı da hedef alıyor. ABD’nin hiçbir makul gerekçe bulamadan Venezuela’yı işgale hazırlanması, “Hristiyanlara saldırı var!” pazarlaması ile Nijerya’yı işgalle tehdit etmesi aynı gelenektir. Kaynakları hedef al, ele geçiremezsen terör örgütlerini kullan. Yine başaramazsan işgale hazırlan. Bu işgali de “orada terör örgütleri var” diye pazarla. Bu da yetmiyorsa “dini vurgular”la pazarla!

ÜÇ ÜLKEDE ALTIN VAR, PETROL VAR, DOĞALGAZ VAR! “PAYLAŞMAM. HEPSİ BENİM OLACAK…”

Sudan’ın güneyinde altın var, petrol var, doğalgaz var. Venezuela’da altın var, petrol var, doğalgaz var. Nijerya ise, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden.

ABD, İsrail ve BAE işte bu kaynakları ele geçirmek için en kirli propaganda yöntemlerini kullanıyor, en aptalca gerekçelere dünyanın inanmasını sağlamaya çalışıyor.

Artık bu yöntemlerin insanlığı ikna gücü yok. Olsun, bir adım sonrasında bunu bile önemsemeyecekler, “Venezuela benim olacak”, “Sudan benim olacak”, “Nijerya benim olacak” diyecekler. O ülkelerin kaynaklarını birlikte işletmeye dönük girişimleri bile küçümsüyorlar.

“Hepsi benim olacak” diyorlar. Ülkeler ve milletler mi? Umurlarında bile değil. Gerekirse bir milleti toptan imha ederler. Gazze yöntemini böyle küreselleştirecekler. İnsanlık buna hazır olmalı.

İKİ ÜLKE DE ORAYA YERLEŞTİĞİNDE, TÜRKİYE VE ORTAKLARINI VURACAK…

Türkiye’nin Afrika’daki nüfuz alanı birçok ülkeyi rahatsız ediyor. Ankara’nın Orta Afrika’da kurduğu ortaklıklar dünya için bir model oluşturuyor. Hartum yönetimine verdiği destek, ülkeyi bir arada tutma çabası bütün dünya tarafından izleniyor. Tabii en dikkatli şekilde düşmanları tarafından…

Türkiye, Hartum yönetimine büyük destek vermeli. Gerekirse riskler almalı. Çünkü bu ülkelerin Sudan’ın güneyine yerleşmeleri tamamlanırsa, Ankara’nın Orta Afrika’da inşa ettiği bütün ortaklıkları hedef alacak. Adım adım Türkiye ve ortaklarını vuracaklar.

BU “OMURGA”YI KIRARLARSA TÜRKİYE’NİN ORADA İŞİ BİTER!

Sahel bölgesi ve ülkeleri Afrika’nın bel kemiğidir. Ve orada en güçlü ülke Türkiye’dir. Bu omurgayı kırarlarsa Türkiye’nin Afrika’da işi biter. Onların da amacı zaten bu. Sudan’ın güneyindeki savaşın ana amacı da budur. Öyleyse Türkiye, olağanüstü bir askeri destekle Sudan’daki bu yıkımı tersine çevirmeli ve buna gücü yeter.

TÜRKİYE İSRAİL İLE BÖLGENİN TAMAMINDA SAVAŞ HALİNDE! SUDAN’DA DA…

Türkiye İsrail’le savaş halindedir. Bu ilan edilmemiş savaş, Gazze’de devam ediyor. Libya’da devam ediyor. Suriye’de devam ediyor. Lübnan’da devam ediyor. Somali’de devam ediyor. Türkiye içinde “siyasi terörizm” üzerinden devam ediyor.

Ancak coğrafya ölçekli düşünüldüğünde, Türkiye’nin uyguladığı yöntem çok daha kalıcı ortaklıklar üzerinden devam ediyor ve uzun ömürlü olacak. Bahsettiğimiz bütün adreslerde Türkiye’nin bu savaşı kaybetme ihtimali yok.

Öyleyse zaten destek verdiğimiz Sudan yönetimine, iç savaşı ve soykırımı tersine çevirecek askeri desteğimizi artırmamız lazım. El Feşir’i onların elinden alıp, Sudan’ın ikinci kez bölünmesini engellemek, BAE-İsrail ortaklığının Darfur’a yerleşmesinin önüne geçmemiz lazım. Bunu yapabiliriz, bunu yapacak gücümüz de var.

BU “İSRAİL TARZI”NI SUDAN’DA TERSİNE ÇEVİRMEMİZ LAZIM.

Türkiye kamuoyu, Gazze hassasiyetine benzer bir Sudan hassasiyeti geliştirmeli. Bu barbarlığın “insani trajedi”nin bir “İsrail tarzı” olduğunu bilmeli. İki ülkenin de Orta Afrika’da Türkiye’yi vurma planıyla hareket ettiğini kavramalı.

Artık “sınırlardan saldıramayanlar”, “yakın bölgelerden vuramayanlar” Türkiye’nin geniş halkadaki varlıklarına saldırıyorlar.

Mesele sadece Sudan’la sınırlı değil. Öyle olsa bile bu barbarlığı besleyen ülkelerin insanlık ailesinde hesap vermelerinin sağlanması gerekir. Soykırımı küreselleştirmeye çalışan bu ülkelerin, daha ne kadar ileri gidebileceklerinin şimdiden düşünülmesi ve önlem alınması gerekir.

NEJERYA VE VENEZUELA’NIN PETROLÜNÜ YAĞMALAMAK. TEK HEDEF BU!

Trump’ın ardı ardına Venezuela ve Nijerya’yı hedef alması, işgalle tehdit etmesi, Sudan örneğini yaygınlaştırmaktır. Ve çok tehlikeli bir geleceğe işaret etmektedir.

Nijerya’daki Hristiyan nüfusu bahane ederek, bu ülkeyi işgalle tehdit etmenin altında yatan tek şey petroldür. Dünyaya, “Hristiyanlar tehdit altında” diye pazarlanan bu yağma planı engellenmeli.

Evet, ABD’nin bu ülkeyi toptan işgal etme gücü yoktur. Ama uzun soluklu, acı verici bir istikrarsızlığa sürükleme imkânı vardır. Nijerya’daki terör örgütlerinin de İsrail ve ABD tarafından kurulup desteklendiği açıktır.

NOBEL ÖDÜLÜ BİR SOYRIRIM APARATIDIR.

ABD’nin Venezuela’yı işgal etmesi için ise tek bir sebep bile yoktur. Tek hedef vardır; bu büyük petrol denizine el koymak. İş bu kadar ahlaksızca bir hal almıştır.

Nobel Ödülü’nin nasıl bir sömürge ve soykırım aparatı haline getirildiğini Venezuela örneğinde görüyoruz. Bir “iç işgalci” üzerinden bir ülkenin ve milletin imhası için kapılar açılmıştır.

TÜRKİYE OLAĞANÜSTÜ GÜÇ İNŞA ETMELİ. TÜRKİYE EKSENİ UMUTTUR, TEK ADRESTİR!

Maalesef dünya böyle bir geleceğe sürükleniyor. Bu yüzden de Türkiye gibi, insanlığın geleceği için söz söyleyen ülkelerin olağanüstü güç inşası şarttır. Bu uğursuz fırtınaya direnecek başka hiçbir yol yoktur.

Türkiye için tek öncelik, bu gücü, bütün engellemelere rağmen inşa etmek, “Türkiye Ekseni”ni bir “nefes alma” alanı haline getirmektir.

O kadar büyük fırtınalar birikiyor ki, kimsenin içeride küçük meselelere takılıp kalma lüksü yoktur. Tarih ve coğrafya bugünlere tanık olanlara büyük sorumluluklar yükledi. Öyleyse, “Türkiye Küreselleşmesi” için kararlı adımların, cesur adamların tarihi işlemektedir.