Türk demokrasi tarihinde ilk kez bu kadar belediye başkanı toplu olarak cezaevlerinde tutuluyor. Uygulama durmuş değil, öyle anlaşılıyor ki tutuklamalar devam edecek.
AKP siyasal iktidarının ana muhalefet partisi CHP ile savaşı Erdoğan’ın “Muhalif belediyeleri silkeleyin” diye verdiği talimatla başladı. Önce Sosyal Güvenlik Kurumu’na ödenmemiş borçlar ele alınarak CHP’li belediyeleri ekonomik yönden sıkıştırma yöntemine başvuruldu. Bu yöntem belediyelerde istenen ekonomik baskıyı yaratmayınca ardından terörle bağlantılı “iltisaklı” adı altında belediyeler ve başkanları cezaevinde tutulmaya başlandı. İlk örnek Esenyurt belediye başkanıdır, onu Şişli belediye başkanı izledi.
19 Mart 2025 tam bir dönüm noktasıdır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun önce diploması iptal edildi sonra da kendisi çeşitli iddialarla Silivri zindanına atıldı. Şu ana kadar İstanbul, Adana, Antalya Büyükşehir Belediye başkanları ve eski İzmir Büyükşehir Belediye başkanı tutuklandı.
Bunlara ilave olarak İstanbul’dan dokuz ilçe başkanı ve Anadolu’dan üç ilçe belediye başkanı toplam 12 belediye başkanı şu anda zindandadır. Adıyaman Belediye Başkanı ise ev hapsinde tutuluyor.
Ayrıca İBB’nin önemli üst düzey bürokratları cezaevindedir.
Bu toplu tutuklamalar ve uygulama 80 yıllık çok partili siyasal yaşamımızda ilk kez görülüyor.
Konuya bir de AKP yönünden bakarsak şöyle bir durum ortaya çıkıyor.
2000 yılından bugüne çeyrek asırdır Türkiye’de yerel yönetimler büyük oranda AKP kadroları ve başkanları tarafından yönetiliyor. Bu belediyeler özellikle İstanbul, Ankara, Bursa, Balıkesir Belediyesi hakkında belgelere dayalı olarak birçok iddia ortaya atıldı.
Ancak hiçbirisi hakkında yolsuzluk ya da usulsüzlük iddiaları yargıya taşınmadı. Bu konuda en çarpıcı örnek eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’tir. Bu uygulamanın özeti şudur: AKP’li olarak ne yaparsan yap yargıya gidilmiyor ve üstü kapatılıyor.
CHP’ye yapılan tutuklamalar toplumun büyük çoğunluğu tarafından “siyasi bir tasfiye” hareketi olarak değerlendiriliyor. AKP’li ve MHP’li seçmenler bile, bu görevden alma ve tutuklamaların siyasi olduğunu kabul ediyorlar.
CHP’ye sadece belediyeler üzerinden değil, kurultay üzerinden de yükleniliyor. Ana muhalefet partisi CHP’nin kurultayının iptal edilmesi ya da CHP’ye kayyum atanması girişimleri aslında CHP içinde tartışma yaratmak ve CHP’yi bölme amaçlarını taşıyor.
Özetle tüm bu girişimlerin amacı CHP’li belediyelerde yolsuzluk suçlamaları yoluyla kamuoyunda CHP aleyhine bir algı yaratmak, CHP’ye itibar suikastı yapmak, AKP’nin oyunu yükseltmektir. Ancak, yargı eliyle yapılan tüm bu girişimler AKP’nin istediği sonuçların elde edilmesini sağlayamadı.
Son üç aydır yapılan bütün kamuoyu araştırma şirketlerinin anketleri CHP’nin AKP’nin önünde olduğunu gösteriyor. 2024 seçimlerini en yakın tahminle tutturan Sonar Araştırma’nın anketine göre son ay, CHP 5.4 puan önde. Kamuoyu çalışması yapan diğer kuruluşlar da CHP’yi önde gösteriyor. Böylece AKP’nin yargı eliyle yönettiği soruşturmalar, tutuklamalar hukuki değil siyasidir algısı kamuoyunda geçerlidir.
Açıkçası kamuoyu, AKP iktidarının CHP’ye yolsuzluk, rüşvet suçlamalarıyla yapılan yargı operasyonlarının hukuksal olduğuna inanmıyor.
En son örnek Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar örneğidir. Başkan Karalar 2014 yılında Seyhan Belediye başkanlığı dönemiyle ilgili bir konu ele alınarak tutuklanmıştır.
Soruşturmalarda etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen kimi iş insanları tahliye olmak için iftira atmak yoluna gidiyorlar.
CHP Genel Başkanı Özel, CHP Genel Merkez Yönetim Kurulu ve tüm belediye başkanları bir bütün halinde görüntü sergiliyorlar. CHP, siyasal iktidarın bu hareketine “kitlesel direniş” yöntemiyle karşılık veriyor. Bugüne kadar İstanbul ilçeleri ve Anadolu’da 36 kitlesel miting yapılmıştır. Hukuksuzluğa bundan daha etkili yanıt yoktur. Bugünkü koşullarda yapılan kitlesel hareketler en doğru yöntem olarak ortaya çıkmaktadır.
Özgür Özel, CHP’li belediye başkanlarının davalarının TRT’den yayınlanması ve sürecin şeffaf olarak kamuoyuna aktarılmasını talep etti. Birkaç saat içinde Devlet Bahçeli, Özel’in önerisine onay verdi. Hemen ardından ve vakit geçirmeden Erdoğan da bu öneriyi kabul etti. Bu acele onaylar konuya soru işareti yüklüyor.
CHP’nin bu kararı bugüne kadar yaptığı en tehlikeli kabuldür. CHP şeffaf bir TV yayını yapılarak gerçeklerin kamuoyunda anlaşılmasını hedefliyor. Ancak bu konuda önemli soru işaretleri vardır. Bu şeffaf yayını kim yapacak? TRT yapar mı? Yandaş TV’ler yapar mı? İktidar CHP’yi yıpratmak istiyor. İddianameyi verecek, savunmayı kısa kesecek… Bu durumda iş işten geçecek. Sen de “Tarafsız hareket etmediler” diye bağırmakla kalacaksın.
AKP güdümünde yayın yapan TRT ya da yandaş TV’ler bugünkü koşullarda nasıl tarafsız ve bağımsız yayın yapabilecekler?
CHP bu konuyu tekrar ele almalı, tarafsızlığı sağlayacak önlemler alınmadıkça böylesi bir tuzağın içinde yer almayacağını açıkça belirtmelidir.
AKP ve MHP “terörsüz Türkiye” adını taşıyan çok iddialı bir projenin arkasına sığınıyorlar. Bu gelişmeler, yapılacak seçimleri garanti altına almaya, anayasayı değiştirmeye yönelik amaçlar taşımaktadır.
Burada CHP’nin tutumu çok önemlidir. CHP Genel Başkanı Özel’in Adıyaman mitinginde söylediği sözlerin altını çizmek gerekli: “CHP ve ben geri adım atarsam onlar da ülkeyi 100 yıl geriye götürecekler.”
Durum çok basittir: AKP kamuoyu yoklamalarında yüzde 29’lara gerilemiştir. CHP bu durumda teslim olamaz, olmamalıdır. Atatürk’ün dediği gibi “Ya istiklal ya ölüm.”